Perşembe, Ekim 20, 2005

AB ve kuş gribi ve NTV

Kablolu TV üyeliğimiz olmadığından kaynaklı sadece 4-5 kanalı net çeken televizyonumuzda mecburen NTV izliyoruz. Daha doğrusu biz çalışırken NTV kanalı açık oluyor ve bir yandan çalışıyor bir yandan da haberleri, tartışma programlarını dinliyoruz. AB Müzakere sürecinden ve kuş gribinden artık nefret ediyorum. Spor programları ve hava durumu başlayınca resmen hayatım renkleniyor. Bir süre sonra reklamlar bile çekici gelebiliyor. Hatta bi ara canlı canlı ihaleler vardı o çok zevkliydi; Star Tv'yi 15 numaraya ihale ediyorum, ettt, 300 milyon 250... Star TV'yi 36 numaraya ihale ediyorummm, ediyorummm, ettiiiii, 300 milyon 500... gibi devam eden ve dakikalarca süren şov hayatımızda heyecan yaratıyordu valla. o da bitiyor maalesef, bir tek Telsim kaldı. o eğlencemizi de hemencecik tükettiler.

Bizim halkımız mı salak, yoksa NTV mi konu bulamıyor. En çok bunu merak ediyorum. Gün içerisinde halk sorularıyla renklenen bir sürü program yapılıyor. Hep aynı sorular, aynı cevaplar hafta boyunca dönüyor, duruyor. Kuş gribi nasıl bulaşır, hayvandan insana geçer müüüü?, şimdi elimize eldiven taksak yeterince korunur muyuz, tehlike geçti mi, 80 derecede pişirin diyorlar, siz ne dersiniz?... AB'ye girebilecek miyiz, müzakere ne demek, müktesebat ne demek peki, kıbrıs mı kadın sorunları mı, kuş gribi AB ilişkisi, terör AB ilişkisi, ÖSS değişikliği AB ilişkisi, özelleştirmeler AB ilişkisi, hormonlu domates AB ilişkisi, püsürük ve AB ilişkisi, tıksırık ve AB ilişkisi... AB bilmem ne sorumlusu açıklamaya yapıyor hoooop canlı yayın... "hay AB'nize" demeden edemiyor insan.

insan istiyor yani, iki magazin programı olsun, aralara serpiştirilsin, hadi olmadı kültür sanat programı olsun, efenim vizyona giren son filmler olsun... Ama, haksızlık etmeyeyim o kadar, o da var. Son bir haftadır 20 AB üyesi ülkenin yönetmenlerinin AB'ye bakış açılarını anlattığı ortak yapım bir belgesel filmin tanıtımı var.

Cuma, Ekim 14, 2005

Devlet üniversiteliyi takip ettirecek

İçişleri Bakanı Aksu tarafından valiliklere gönderilen genelgede, "Gençleri kötü alışkanlıklara itici faaliyette bulunduğu tespit edilen bar, pavyon ve diskoteklerde kontrol yapılarak, 'uygunsuz hal'deki öğrencilerin rektörlüklere bildirilmesi" istendi -milliyet

bu ne biçim komik bir durumdur. neye göre, kime göre uygunsuz. el ele tutuşmak mı uygunsuz, öpüşmek mi, dans etmek mi, türkülere eşlik etmek mi? bara gitmenin "terörle" ne alakası var? madem öyle, kapatın tüm eğlence mekanlarını? o kadarı yemiyor di mi? vergisi olsun, tepkisi olsun.

niye üniversite öğrencileri? onun cevabı basit. en çok onlardan korkuyorlar. ama artık korkmaları saçma. dün kanal d'de konuyla ilgili öğrencilerle röportaj yapmışlardı. eli yüzü düzgün bir tane cevap gelmedi. üniversite öğrencilerini yeterince sindirdiler. kafaları çalışmayan, okumayan, sadece mezun olunca ne kadar para kazanacağını düşünen bir nesli zaten yarattılar.

merak ettiğim rektörlük ne yapacak böyle bir "bildirim" gelirse; bilmem kim öğrenciniz dün akşam 5 arkadaşıyla bilmem ne barında içerek, devletin bölünmez bütünlüğünü sarsacak faaliyetler yürüttüğü tespit edilen bilmem ne gurubunun kasetlerinde yer alan şarkılara eşlik etmiştir. gereğinin yapılmasını arz ederiz.

valla bana böyle bir soruşturma gelseydi cevabım şu olurdu herhalde: "Sarhoştum, hatırlamıyorum" ne diyebilirler ki? :)

bi dakka bi dakka... hatta son dakika: YÖK başkanı açıklama yapıyor canlı canlı.... bakalım ne diyecek? - tabi ki birşey demedi. soru da gelmedi.

Perşembe, Ekim 13, 2005

follow the women

geçtiğimiz yıl nisan ayı içerisinde hayatımın en heyecanlı, anlamlı ve güzel 10 gününü geçirdim ortadoğu'da. dünyanın farklı ülkelerinden gelen 250 kadınla birlikte barış için pedal çevirdik beyruttan şama, şamdan ammana. çiçeklerle karşılandık bölge kadınları tarafından.



Follow the women for peace adlı bu projenin amaçlarından biri de Ramallah'ta gençlik merkezi açabilmek için duyarlılık oluşturmak ve gerekli parayı toplayabilmekti.

Geçtiğimiz günlerde ntv'de izledim amacına ulaşmış çevrilen pedallar. 300 kadın yine gitmiş ortadoğuya. biraz heyecanlandım...


aklımın bir köşesinde kalan görüntülerle yeniden karşılaşmaktan dolayı biraz sevindim. ama orada olamadığım için de çokca üzüldüm.

kadınlar isterlerse dünyayı değiştirirler, buna bir kez daha inandım. feminist değilim, kurtuluşun toplumsal bir mücadeleden geçtiğine hala inanıyorum, ama kadınların gücünün küçümsenmemesi gerektiğine de inandım.

aklımda kalanlar

Beyrut'ta yaşam savaş yıkıntıları üzerinde yeniden kuruluyor

Suriye'nin hurması ve first lady'si güzel

Ürdün yolları dolambaçlı ve sarp, rüzgarı sert

yarım kalmış aimar aşkım

yeni blogumuz photoggraf'a koyabileceğim fotoğraf aramak için eski cd'lere bakarken aimar'ın fotoğraflarını buldum. hayatta ilk kez başıma gelen ve son kez de gelme ihtimali yüksek olan platonik futbolcu aşkım depreşti. o ne güzel bi gülümsemedir, onlar ne kadar güzel gözlerdir öyle... bakınız aşağı


bi de anımı aktarmak isterim aimar aşkımla ilgili; izninizle efenim;

gençlerbirliğinin tur atlaması ailede çok büyük bir sevinç yaratırken -zira abim gençlerbirliği psikopatıdır- tur kuraları da benim gönlümde derin bir sevinç yaratmıştı. yanıma aldığım çete üyesi iki hatun arkadaşımla birlikte, buz gibi havaya aldırmadan, valencia-gençler maçı başlamadan 3 saat önce stadyumun kapısına dayanmıştık. maratonda bizden başka abimler ve 50 kişi falan vardı. hani olur da belki aimar erkenden çıkar, ısınmaya başlardı, Türk halkını selamlardı, falandı, filandı...

gözleri bozuk abimin yanında getirdiği dürbünü elinden alarak başladık beklemeye, bir yandan da donmaya. sonra valencia ısınmak için çıktı sahaya portakal rengi formalarıyla, ama aimar yok. sakat olduğunu biliyorduk, hatta umudumuz maç boyunca yedek kulübesinde oturması ve elimizdeki dürbünle maçı değil onu izlemekti ama Türkiye'ye bile gelmemişti. İşte böyle... ilk futbolcu aşkım da o soğuk havayla birlikte buz gibi oldu. bi daha ne zaman ankaralı bi takım uefa'da o kadar ilerleyecek de aimar 19 Mayıs stadyumunda gönlümüzü şenlendirecek. aşkımız orada bitti anlayacağınız.

Çarşamba, Ekim 12, 2005

hoşgeldin bebek

bi hafta olmuş yazmayalı. kaç kez açtım sayfayı bir şeyler karalamak için ama hep yarım kaldı, bitiremeden kapattım. artık bir not defteri almalıyım sanırım. yazayım deyip unuttuğum da çok şey var.

neyse küçücük, yumuk yumuk bir kızımız oldu, asıl ondan bahsedeceğim ne zamandır. nasıl güzel bir yaratık. insan doyamıyor izlemeye, koklamaya, sıcaklığını hissetmeye. -yanlış anlaşılmasın, anne olmadım, teyze oldum, aslında çetemize bir hatun daha kattık da denebilir. -

ben küçükken o kadar çok çocuk baktım ki, bıkmıştım bebek denen varlıktan. evimiz tek katlı ve bahçeli olduğundan her hafta sonu çocuğunu alan soluğu bizim evde alırdı. iris ablaları da peşlerinde sabahtan akşama kadar koştururdu. yok efendim sesim onları sakinleştiriyormuş, yok efendim ne güzel oyunlar buluyormuşum, ne iyi anlaşıyormuşum çocuklarla, falan filan... kabus gibi. evde sürekli veletler sağda solda koşturur, ağaçların tepesinden inmezdi. ebeveynleri de "nasıl olsa iris abla var" rahatlığında kendilerini sedirlere atar, çay içer, tıkınır, "aman da aman ne güzel oynuyorsunuz" diyerek, ihtiyaçları olan dingin hafta sonu tatillerini yapardı. artık çalışan bir insan olarak, o ferahlığı ve refahı anlayabiliyorum ama kimse o zamanlar bana fikrimi sormadı; çocuklarını önüme atıp, ortadan kayboldular. yoruldum tabi. gençlik dönemlerimde çocuk doğurmamaya kesin karar verdim. Elimden geldiği kadar çocuklu ortamlardan da uzak durdum.

ama teyze olmak başkaymış. 10 gündür çocuk doğurmama kararımı yeniden gözden geçiriyorum. sanırım vazgeçeceğim.

Perşembe, Ekim 06, 2005

ramazan ayı, hoşgeldi!

az önce ramazan ayı kumanyamızı aldık. bütün gün çöle dönmüş işyerinde gözlerimiz yaşardı. neredeyse suları bile kesecekler. çay yok, yemek yok, sigara gizli gizli içiliyor. iki kişilik bir odada çalıştığım için şanslıyım. tüm binada hayat; "herkes oruç tutmak zorunda"ymış gibi düzenlenmiş. yıllardır çözemedik şu sorunu. vazgeçilmez tabumuz. bu satırları yazarken bile alabileceğim tepki mesajlarını düşünüyorum.

Çarşamba, Ekim 05, 2005

template değişikliği

İtiraf ediyorum; bazen template ile oynamak yazı yazmaktan daha çok keyif veriyor. Bembeyaz sayfamı bembeyaz bir defter sayfasına çevirebilmekten duyduğum mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim. sevgiler :)

Pazartesi, Ekim 03, 2005

hayat

tesadüfen yaşadığımız şu kahrolası ülkede; hayat maalesef devam ediyor... yazacak çok şey var ama benim keyfim yok. belki sonra